18 Eylül 2009 Cuma

Elimde viski: Ben zaten her acının, tiryakisi olmuşum..

Evet. Haftaya hayyamide olmayacağım kesinleşti.

Gene bir dizi olaydan sonra sonunda kendime bir tren bileti almayı ve gideceğim rotayı biraz daha belirginleştirmeyi başardım. Zaten benim bi sonraki durağım hep bi önceki durakta belli oluyor. Böyle böyle nereye kadar gidicem hiç bilmiyorum. Daha St Petersburg'de tecrübe ettiğim Rusya ve Ruslar deneyiminden sonra dönsemmi acaba diyodum. Du bi Moskova'ya gideyim de sevmezsem ordan dönerim dedim. Moskova'ya geldim.. Rusya hala Rusya, Ruslar hala Rus..Rusça hala çivi yazısı. Kimse hala ingilizce bilmiyo..ve Ayşe hala metrolarda kayboluyo.
Ama işte insanın içinde git diyen bi ses oluyo. İnsan hep bi sonrakini merak ediyo. Yani ben merak ediyorum. İçimde hala bi gerginlik yok değil. O gerginlik geçmeyecek zaten ben anladım. Galiba ancak döndükten sonra bu yolculuğun tadını çıkarıcam yani, ne ironi..
İşte bu merakla ben gene kendimi bi sonraki durağa atmak istedim. Moskova'nın en görülmesi gereken yerlerini gördüm: Kızıl Meydan, Lenin Mozolesi, Kremlin Sarayı.. Arbat caddesi.. Hatta Arbat caddesinde yağmura bile yakalandım. Upuzun ve çok güzel bi cadde. Yürürken sağa sola bakınıp acaba Usta ile Margarita'daki apartman burası mı diye merak ediyorum sürekli.

Neyse, bu tip görmemiş olmayım gezilerim ve kafelerde oturmalarım esnasında kararımı verdim. Aslında ilk planım Trans Siberian hattı boyunca bi kaç şehirde durup gezmekti. Rusya'yı keşfe çıkacaktım güya. Tabi St Petersburg ve Moskova'daki arkadaş canlısı (!) Rusları gördükten sonra ister istemez keşfim kaçtı. Moskova ve Vladivostok arası duraklarımı bire indirdim. O bir durak olan Irkutsk'ta da kar yağışı beklendiğini öğrendikten sonra, Thailand gibi sıcak iklimleri hayal ederek hazırladığım bünyemi hiç ara vermeden Vladivostok'a taşımaya ve dünyanın en uzun tren yolculuğunu nonstop yapacak bileti almaya karar verdim. Ve evet, olay gene burda başladı.

Hosteldeki görevli çocuk saolsun ben seni bilet ofisine götürürüm dedi. İngilizcesi çok fena ama elimizdeki en iyisi bu yapacak bişey yoktu. Neyse bi 20 dakka falan yürüyüp tren istasyonuna geldik. Sıramıza geldik bekliyoruz.
Şimdi şöyle bişey var. Rusya'da trenlerin çok çeşitli tipleri var. Hızlısı var yavaşı var, güzeli var çirkini var. Benim kafamdaki iyi bi trende ikinci sınıf gitmekti. Ne lüks olsun ne kötü olsun. Lakin daha sonra okuduklarımdan üçüncü sınıfın da tek gecelik yolculuklar için iyi olduğunu hatta tavsiye edildiğini öğrendim. Benim yol uzun ama, iyi bi tren olursa üçüncü sınıf olsun, daha bi kalabalık olur, daha güvenli olur dedim. İyi tren dediklerim de, "firmeny" ve "fast" özelliği olan trenler. Bunların dışında trene binecekseniz tek gecelik binin. Diğer trenler, yani yanında sadece pass yazan, standart yolcu vagonu olan trenler, uzun yolculuklarda mülteci kampı haline dönüşebilir diye bas bas bağırıyo millet internette..
Şimdi çocuk kadınla benim aramda çeviri yapıyo.. İlk önce çocuk söyledi işte Moskova'dan Vladivostoık'a tren. Kadın bişiler yazdı verdi. Benim aklımda Rossiya adındaki en tavsiye edilen, Rus trenleri ne kadar kaliteli olabilirse artık işte o kadar kalite olan, ama sadece bir ve ikinci sınıfı olan, üçüncü sınıfı olmayan normal bi tren vardı. Baktım kadının yazdığı şeye, biri Rossiya diğeri başka bişey.. Yazmış, biri 16000 ruble diğeri 4750. Yani biri 500 dolar civarında diğeri 150.. Dedim ki ben Rossiya'yı istiyorum. Kadın da çocuk ta mal gibi bakıyo suratıma, e ama öbürü daha ucuz der gibi. Aralarında Rusça bi şaşırdılar falan, işte o an olan oldu, salak ayşe devreye girdi ve gaza geldi. Dedim ki "OK yaa OK, ver öbüründen üçüncü sınıf, sizden mi korkacam.." Bu salak ayşe niye bu kadar salak?
Ama salakken bile, "dünyaya yaşamaya geldim sürüneyim gebereyim deneyim olsun yaaaw" diyen, yırtık külotlu çorap ve mini etekle Şebnem Ferah konserine giden, dibe vurmadan çıkamam arkadaş diye sarhoş naraları atan o çılgın genç değilim. Olamadım. (Nası güzel tarif ettim değil mi?) O yüzden dedim ki ısrarla, bak firmeny olacak tren. Çocuk soruyo rusça, firmeny mi? Firmeny. Bak diyorum emin misin firmeny olacak. Hadi bi daha.. Firmeny mi? Firmeny. OK. Dedim ki üst ranza olsun. Tamam. Bi de bi yerde bişey okumuşum aklımda kalmış. "Tuvaletin yanında olmayacaaak, tuvaletin yanında olmayacaak" diye uzaklardan bi ses çınlıyo kafamda sanki. Kadın rusça bişiler dedi. Çocuk dedi ki "aaa şanslısın, tuvaletin yanındaki yatak!" Bende bi kıvılcım çaktı ama, çocuk kolay olur tuvalete gidip gelmek falan diyince kafamı karıştırdı. Bi hışım kitapçığımı açtım deli gibi arıyorum nerde yazıyodu nerde yazıyodu. Özellikle kaçınmanız gereken yatak numaraları var diyodu eminim. Kitapçığı açtım hızlı hızlı sayfaları arıyorum arıyorum ay bulamıyorum.Nerde bu nerde bu nerde nerde.... Caaaartt! Kadın bileti kesti.

Neyse bi iç çektim, biletimi aldım, çocukla yola düştüm. Daha sonra kitapçığımla beraber bi kafeye oturdum. Pancake'imi aldım. Biletimi açtım. Kitapta söylenenlerle karşılaştırıyorum:
İlk olarak diyo ki, tren numarası önemli.. en iyiler düşük numara olur.. numara arttıkça kalite düşer.. siz iyisi mi 100 numaranın üstündeki trenlerden kaçının. Hmm ok.. hemen bakayım bilete.. kalkış yeri buuu...varış yeri buuu... hah, buldum, tren numarası....240!!!
Bi daha iç çektim. Sakin ol Ayşe dedim. Nası olsa firmeny tren. O kadar kötü değildir. Kendimi telkin ediyorum.
Neyse koltuk numaralarını açtım.. Sonunda o sayfayı buldum. Baktım ne yazmış, 33-38 arasındaki numaralardan kaçının... Hmmm tamam. Şimdi bilete göz ucuyla bakıcam, içimden dua ediyorum, allahım nolur olmasın.. hem cici kadındı, kızıl kızıl saçlar.. eheh.. yapmaz öyle şey..çok sevimli çok hanım hanımdı...korka korka, yavaş yavaş, ama gayet cool, panik yapmadan göz ucuyla baktım....... 34! Allah belasını versin bu Rusların!!!

Hostele bi gerginlikle döndüm. Netbook'umu açtım trene bakıcam. Hala kendimi telkin ediyorum. Ne kadar kötü olabilir ki canım? Hem kötü olsun canım ne olacak? Belki de o çılgın genç ben olabilirm. Neden olmasın? Biraz yaşım ergin ama, 50sinde hala amsterdam'da ot çeken teyzeler var.. belki ben de bir deneyim timsali olacam, bar köşelerinde elimde viski sigara, sarhoş sarhoş, "ben neler yaşadım evlat" diye nasihat vericem. Olabilir. Neden olmasın, değil mi?
Kendimi bu tip sahnelerde hayal ederekten aldım netbook'umu, açtım google'ı, girdim tren numarasını, tıkladım sayfayaaaa.. ve kan beynime sıçradı! Hakikaten sıçradı arkadaşlar öyle böyle değil! İşte orda, Moskova'daki bir hostel odasında, üst kat ranzada, netbook kucağımda, ben sayfaya bakıyorum, sayfa bana bakıyo.. ve evet yaa, trenim ne firmeny, ne fast.. benim o 7 gün içinde gideceğim sevgili trenim, pass arkadaşlar, pass..
Ve o an işte jean d'arc ayşe, karanlıklar arasından, parlayan kılıcıyla, kahraman atının üstünde, höykürerek geldi...
Bi hışım dışarı çıktım. Fransız bebeyi buldum (bak hemen çocuktan bebeye düştü kendisi). Dedim ki bu ne? Bu dedim benim istediğim tren değil. Ama kadın öyle dedi de böyle dedi de. Bıdı bıdı yapma bana dicektim ama dil bilgim yetmedi. Neyse bir diğer görevli kıza rusça yazdırdım kağıda. Bu bileti şu trenden şu trene değiştirmek istiyorum, falan filan. Kaptım kağıdı yola düştüm, bi de kapanacak bi saate falan. Gene bir kan revan içinde yollarda hızlı hızlı yürüyorum. Neyse vardım istasyona, geldim gene aynı kadının önüne.. Kadın suratsız suratıyla kağıda baktı baktı... nye dedi (rusça no). Beni bi görmelisiniz, en büyük kabusum başıma gelmiş gibi, Friends'te Joey'nin 30 yaşına girdiğini öğrendiğinde yaptığı gibi, WHY diyorum yaa WHY? WHY NOT yani? Artık kadın ingilizce bilmiyomuş milmiyomuş geçtim. Change the ticket diyorum yaa change the ticket! (şu anda bile sinirden gülüyorum halime çok fena)
Allahın sevgili kuluymuşum ki tam arkamda ingilizce konuşan bi adam çıktı. Rus değilmiş zaten sonradan öğrendim rus olsa şaşardım. Adam saolsun aramızda çeviri yaptı. Aynı güne yokmuş ta, daha fazla ödemem gerekiyomuş ta.. gene bi expensive lafı geçip duruyo. hostelde de yaptılar bunu değiştirmek istiyorum diyince. Ama o expensive expensive... Yaw sanane kardeşim expensive olsun! 7 gece yol gidicem ben bu trende. 7 gece otelde kalsam zaten aynı parayı vericem üstüne bi de o kadar yol gidiyorum. Hem 8 aydır para biriktirmişim. Zaten iki yıldızlı otelde bile kalmıyorum gidiyorum gecesi 25 dolara hostelde kalıyorum. Taksiye binmeyim kazıklanırım diye trenden inip metroya, metrodan inip otobüse biniyorum. Bırak bari canımı 240 nolu mülteci kampından kurtarayım yaa!


Dolmuşum değil mi?

Aldım biletimi.. 21 Eylül, Rossiya treni.. 2 Numara! :)

1 yorum:

  1. Murphy kanunları dünyanın hiçbir yerinde değişmiyor anlaşılan:)) Senin kahramanında o arkadaki ingilizce bilen adam olmuş Yşe:)Ee peki trende internet olacak mı? Bi de resimleri yükle biraz, merak ediyoruz..

    YanıtlaSil